Karşınızda Silikon Vadisi sakinlerinden Ayşegül İldeniz
Nefes kesen bir kadın. Yaptığı şeyleri sayarken takip edebilmek, hızına yetişebilmek bile zor. O hiperaktif değilse, hiç kimse değildir!
Türkiye’nin 30 süper işkadınından biri.
İzmirli ama artık San Francisco’da
Silikon Vadisi’nde yaşıyor.
Intel’in, yeni teknolojiler bölümünün
dünya başkan yardımcısı.
Kimseyi durup dururken o göreve
getirmiyorlar tabii.
Bundan önceki 10 yıl boyunca,
Türkiye-Ortadoğu-Afrika başkanıyken, 67 ülkeden sorumluydu.
Adını bile duymadığımız Afrika ülkelerine
yeni teknolojiler götüren kadın o.
İnsan olarak da renkli. Dünyanın çok
acayip yerlerine trekking’e gidiyor, arkeolojik kazılara katılıyor, adrenalin
bağımlısı, ekstrem sporlar yapıyor, Bekaa Vadisi’ne tarihi bir mağarayı
görebilmek için gidiyor.
Her şeyi merak ediyor, sorguluyor, eski
dilleri öğreniyor, dünyayı geziyor, insanları anlamaya çalışıyor, tarihle
şimdiyi birleştiriyor. Zaten işi de, geleceği dizayn etmek...
2025’TE HER ŞEY AKILLI
2025’TE HER ŞEY AKILLI
Intel’in yeni kurulan yeni dünya
teknolojileri bölümünün dünya başkan yardımcısısınız. Silikon Vadisi’nde
yaşıyorsunuz. 30 süper Türk işkadını arasında yer alıyorsunuz. Bütün dünyayı
dolaşıyorsunuz. Allah yardımcınız olsun! Böyle çılgın bir işin altından nasıl
kalkıyorsunuz?
-(Gülüyor) Evet, çılgın bir iş! Ama
dünyanın en güzel işi. Benim işim, geleceği dizayn etmek. Dünyanın en zeki
insanlarıyla birlikte geleceğin teknolojilerini geliştiriyoruz. Bundan daha
heyecan verici bir iş olabilir mi? Evet, sürekli seyahat ediyorum ama benim
için yeni bir şey değil, bu görevimden önce de, Türkiye-Ortadoğu-Afrika
başkanıyken, 67 ülkeden sorumluydum. Hepsine defalarca gittim...
EN İYİ İNSANLARI TOPLADIM
Bu da acayip bir şey...
-Öyle. Ama az gelişmiş ülkelerde bir
değişime yol açabilmenin hazzı hiçbir şey benzemiyor, insana müthiş enerji
veriyor. Ben zaten enerjisi fazla bir insanım. Özel hayatımda da böyleyim.
Yelken yapıyorum, motor yapıyorum, arkeolojiyle ilgileniyorum, eski dilleri
çalışıyorum. Adrenalin bağımlısıyım. Dün de, Gobi Çölü’nden geldim mesela. 12
motor, bir de jip yollara düştük. Olağanüstüydü. Her şeyi bir arada
yapabiliyorum.
Sizin amacınız hep kariyer kadını olmak
mıydı?
-Farklılık yaratabilecek bir şey yapmak
istiyordum. Boğaziçi’nde işletme ve politika okuduktan sonra, Amerika’da medya
ve iletişim okudum. Sonra birdenbire kendimi teknolojinin içinde buldum.
90’ların başında Amerika’da tam da bu internet devriminin patladığı zamanlardı
ve ben San Francisco’da yaşıyordum, master’ımı da internet üzerine yapmıştım.
Teknoloji yoluna girdim. Ve hep o yolda kaldım.
Peki nasıl bu kadar yükseldiniz? Hangi
özelliğinizle?
-Bence sebebi Kaf Dağı’nın arkasını
görebiliyor olmam. İngilizce ‘educated guess’ yani ‘akıllı tahmin’ diye bir
kavram vardır ya, ben onu yapabiliyorum. Diyorum ki, “3 yıl içinde pazar, şu
tarafa doğru dönecek!” “Bir ülkede şu kararlar alınırsa, piyasa böyle
etkilenir. O zaman biz şuradan vazgeçip, buraya yatırım yapalım.” Sinir uçlarım
açık, trendleri önceden kestirebiliyorum. İki yıl önce, gelişmekte olan ülkeler
üzerine yönetim kurulu başkanımıza bir rapor sundum ve onun sonucu olarak da
bir seri ürün geliştirdik, biri de Afrika için özel bir telefondu ve çok
başarılı oldu. Onun üzerine yeni teknolojiler bölümü kurulduğunda beni başına
getirdiler.
Silikon Vadisi’nde, insanın hangi
milliyetten olduğunun önemi var mı?
-Belli bir seviyeden sonra, hayır. 170
milletten insan var. Türk de olabilirsiniz, Kenyalı da, Amerikalı da. Hiyerarşi
diye bir şey kalmıyor. Uluslararası farklılıklar ortadan kalkıyor. Herkesin tek
bir derdi var: Teknolojiyi geliştirip, yeni bir ürün daha yaratmak!
Başka yerlerde yaşamaktan farkı ne?
-Silikon Vadisi’nde insanlar çok zeki. Her
şey yapılabilir orada. Sınır yok. Herhangi bir fikri, gerçeğe çevirebiliyorlar.
Mesela takımımla birlikte, 7-8 ürün yapıyoruz ve bunların hepsini bu yıl
piyasaya süreceğiz. ‘Giyilebilir teknolojiler’ henüz yok ama 8 ay sonra olacak;
biz geliştirdik. En iyi insanları topladık. Hepsi bir arada; birbirlerini
besliyorlar. Sermaye de onları besliyor. Ve üniversitelerden hiç durmadan
araştırma, geliştirme fikirleri alıyorlar. Yani çok ciddi bir etkileşimin
olduğu ilginç bir yer Silikon Vadisi.
8 ay sonra, ‘giyilebilir teknolojiler’
piyasada. Mesela akıllı zıbınlar. Üzerindeki çip sayesinde, anneler,
bebeklerinin sağlık durumlarından haberdar olacak. Kadınlar artık çantalarında
telefon aramayacak, akıllı bileziklerinden sosyal ağlara ulaşabilecekler. Ve
akıllı asistanlar çıkacak. Sana annenin doğum gününü hatırlatacak, onun sevdiği
şeyi nereden alabileceğini de...
Nedir bu ‘giyilebilir teknoloji’? 8 ay
içinde piyasaya süreceğiniz ürünler neler?
-Şu anda pazardaki ‘giyilebilir
teknoloji’lerin çoğu spor yapan insanlara hitap eden ve onların performansını
ölçmeye yarayan şeyler. Bizimki spor yapmayan, derdi spor ya da performans
olmayan, ya çocuğundan haber almak isteyen ya Facebook’unu ve diğer sosyal
ağları kontrol etmek isteyen ya da toplantısının saat kaçta olduğunu öğrenmek
isteyen kadınlara yönelik bir bilezik.
Telefon böyle bir şeyi halledebilecekken
neden böyle bir bileziğe gerek duysun?
-Bunu biz de düşündük. Cep telefonu, biz
kadınların hep çantasında bir yerde duruyor. Arayıp bulman gerekiyor. Oysa bu,
kolunda. Her an gözünün önünde. Aynı anda, akıllı bir saat geliştiriyoruz. Ve
bütün bunları Amerika’nın en ünlü tasarımcılarıyla paslaşarak yapıyoruz. Çünkü
estetik de olmasını istiyoruz. Ve bunlar Barneys’de satılacak. Buradaki Beymen
ya da Vakko’nun karşılığı olan mağazalarda. Dünyada ilk kez akıllı ürünler,
teknoloji dükkânları dışında farklı bir şekilde satılıyor olacak.
Bir de şu bebeğin üzerindeki çip var...
-Evet, sensörlü zıbınlar bunlar.
Boston’da bir şirket yapıyor; şu çip içindeki zekayı, biz onlara veriyoruz.
Adını ‘Edison’ koyduk bu çipin; yine benim ekibim üretti.
ZIBINA BAĞLI FİNCAN
Ne işe yarıyor? O çipin anneye ne faydası
var?
-Anne babalar, o çip sayesinde, bebeğin
her çeşit istatistiki bilgisini, yani kalp atışlarını, vücut ısısını, hareket
edip etmediğini izleyebiliyor. Anne mutfakta mesela, kahve içiyor, kahve
fincanı da bu zıbının üzerindeki çipe bağlı. Kahve fincanında çok basit yeşil,
kırmızı ışıklar yanıyor ve bebeğine ne olduğunu oradan takip edebiliyor. Ya da
cep telefonundan. Üstelik bebeğinin bir günlük bilgilerini değil, resmen
istatistiğini tutabiliyor.
Tüm bunlar ‘giyilebilir teknoloji’, öyle
mi?
-Evet. ‘Bağlı olmak’ demek. Ben öyle
tanımlıyorum. Bir lambayı düşünelim, siz o lambaya bağlıysanız ve sizin
üzerinize giydiğiniz herhangi bir şey, saat de olabilir, gözlüğünüz de, tişört
de, o lambayla iletişime geçerse, lamba bilir ki, siz loş ışıktan
hoşlanıyorsunuz. Odaya girdiğinizde, ışığı sizin istediğiniz gibi ayarlar.
Lambalar da akıllı olacak yani!
-Elbette! Vizyon şu: 2025 yılında, 50
milyar akıllı nesne olacak dünyada. Biz 7 milyarız. Haydi, o zaman 10 milyar
olduk diyelim. İnsan nüfusunun 5 katı kadar akıllı nesne olacak.
Başka neler var mesela...
-Oooo, say say bitmez!
10 yıl sonra, dünya nüfusunun beş katı
kadar akıllı nesne olacak!
Gözlüğüm, “Sen unuttun ama karşındaki
insanın adı şu?” diye kulağıma mı fısıldayacak?
-Bugünkü teknoloji bunu zaten
yapabiliyor. Küçük kameralar sayesinde, karşısındaki insanın fotoğrafını
çekiyor, bir ‘bulut’a gönderiyor ve orada bir eşleme yapıp, sana o kişinin
adını söylüyor. Biz, kod adı ‘Jarvis’ diye bir şey yaptık.
O nedir?
-Akıllı asistan. Kulağınızda küçük
bluetooth kulaklık var, araba kullanıyorsunuz. Diyor ki “Gideceğin yere 45
dakika kaldı.” “Peki” diyorsunuz. Sonra devam ediyor Jarvis konuşmaya, “Bugün
annenin yaş günü; 45 dakika içinde bilmem kaç km ilerideki çiçekçiye uğrayıp
onun sevdiği lilyumlardan alabilirsin.” Çünkü sizin rutinlerinizi ve programınızı
öğreniyor. Siz ona diyorsunuz ki, “Benim şu şu özelliklerimi öğren. Ben her
arabaya bindiğimde ne yaptığımı bil, yakınlarımın doğum günlerini hatırlat.” O
da bu komutlara uygun bir çerçeve geliştiriyor.
Bütün bunların altından kalkabilmek,
Jarvis’le iletişim kurabilmek için teknolojiyi de bilmek gerekiyor, değil mi?
-Hayır, bütün espri orada! Eğer ona
kalırsak yandık. Öyle komplike şeyleri kimse kullanamaz. Mesela şu kâsenin
esprisi de bu. İçine koyuyorsunuz, telefonunuz şarj oluyor. Yapmaya çalıştığımız,
siz konuşurken, onun sizi anlaması. Diyorsunuz ki “Annemin yaş günü”, o da size
cevap veriyor: “En kötü, lilyum alırsın; en yakın şuradaki çiçekçide satılıyor.
Ama annenin yürüyüş ayakkabısına da ihtiyacı vardı. Onu almayı tercih
edebilirsin!”
Yok artık!
-Aynen böyle bir gelecek bekliyor bizi.
70’lerde, 80’lerde ‘Uzay Yolu’ vardı. Orada gördüğümüz her şey gerçek oldu.
Zaman seyahati ve ışınlanma hariç. Otomatik kapıların açılması, saatimizle
konuşuyor olmamız, ekranlarda birbirimizi görerek konuşabilmemiz, vücudunuzu
uzaktan lazerle tarayıp problemleri görmeniz... Medikal aplikasyonlar çok
önemli aslında. Şimdi biz keyifli şeylerden söz ediyoruz ama insanların
hayatını gerçekten kurtarmaya başlayınca bu teknolojiler, çok özel şeyler
olacak. Bir örnek vereyim size: Biliyorsunuz Hindistan’da çok ciddi bir kadın
tacizi problemi var. Hindistan ekibiyle akıllı bir saat üzerinde çalışıyoruz. O
saatin bir güvenlik alarmı var. Herhangi bir tacizde, tehlikede, tek bir
düğmeyle, ya da belirli bir şey söylediğiniz zaman, anında hem polise hem
ailenize haber gidiyor. Kenya ve Mısır’da çok ilginç bir uygulama
geliştirmiştik. Kadınlar, telefonlarına bir aplikasyon indiriyordu. O
aplikasyon da kadınları uyarıyordu: “Şu şu şu bölgelerde taciz var, oraya
gitme, en azından yalnız gitme!” Benim en büyük takıntım gelişmekte olan
ülkeler. Oradaki insanlar için bir şeyler yapmamız lazım...
Bunlar hayatımıza girince, internet,
bilgisayar onlar da eski mi kalacak?
-Olabilir ya da daha da akıllı olacaklar.
Bilgisayarın gücüne her zaman ihtiyaç var ama çok daha fazla şeyin bilgisini
toplayıp onu işliyor olacaklar. Sadece kucağınızda duran bir şey olmaktan
çıkacak. Benim eve girdiğimi bilecek, işyerinde ne yaptığımı bilecek.
Üzerimdeki saatim ya da gözlüğümdeki bilgiyi küt diye aktaracak, onu işleyecek
ve bana geri verecek onu. Ya da televizyonum benim eve girdiğimi, kiminle
konuştuğumu, o gün ne yapmak istediğimi, ne izlemek istediğimi bilecek.
Bunların hepsi de hayatımızı zenginleştirecek şeyler.
Ne zaman gerçekleşecek? 2025 mi?
-Yok canım, 2025’e kalmaz. 2-3 yıl içinde
‘giyilebilir teknoloji’ her yerde olacak. Bir sensör artışı yaşayacağız. 2025,
her şeyin akıllı olacağı zaman!